12 Aralık 2012 Çarşamba

Gemileri Yakma Vakti


Zaman akıyor, tarih sürekli değişiyor. Evren her bir zerresine kadar sürekli değişim içinde. Biz de bu değişim furyası içince kendimizi teslim etmiş, adeta nehre kapılmış dal parçası gibi, değişim nereye akarsa oraya gidiyoruz. Aykırı duruşumuzu uzun zaman önce kaybetmişiz. Konuşmuş, bağırmış, sonunda susturulmuşuz. Düşünüyoruz; çevremizdeki olaylar hiç hoşumuza gitmiyor, belki içimizde fırtınalar kopuyor ama iş itiraz etmeye gelince -içimize sonradan yerleştirilmiş- otokontrol mekanizması devreye giriyor. Sonra “aman yavrum her doğru her yerde söylenmez” diyen ebeveynler ve ardından derin bir sessizlik…

Belki doğruları söylemek için hep zaman-mekan uygunluğunu beklediğimiz için şu an yalanların yanlışların içinde yaşıyoruz. Öyle yaşıyoruz ki durup düşünsek her bir hareketimiz için bin yıl pişmanlık yaşayacağız. Belki bu yüzden düşünmekten korkuyoruz. Gözlerimizi kapatmak, kulaklarımızı tıkamak daha kolay geliyor. Konuşmaktan, hareket etmekten öyle bir korkmuşuz ki düşüncelerimiz bile boyunduruk altına girmiş. “aman canım biz de kendi çapımızda iyiyiz hoşuz, bu devirde yeter de artar bile” diye kendimizi avutmaya çalışıyoruz. Bir nevi “bana değmeyen yılan bin yaşasın” mantığındayız.  Hatta işi öyle ilerletmişiz ki sadece “tepkisiz” kalmakla yetinmiyor, üstüne bir de duyarlı vatandaş(!) vazifesi yapmaya kalkıyoruz. Belki yeterince bilinçlenmek için çalışmadığımızdan, belki bilinçlenmeye korktuğumuzdan; yaşadığımız gibi inanmaya başlamışız. Öyle duyarlıyız ve öyle mantıklıyız ki aklımızda kuytu köşelerde kalan sorulara verdiğimiz cevaplar “sakallı adama toplum kötü bakar, gerek yok” tan başlıyor, “programlarımızı namaz vakitlerine göre ayarlayamayız şartlar müsait değil” e hatta “İslami yaşantı için gerekli dünya düzenine sahip değiliz”e gidiyor. Şartların olgunlaşmasını bekliyoruz ama biz bekledikçe inancımız köreliyor, idrakimiz ve vicdanımız çürüyor, derece derece kararıyoruz.

-Artık bu karanlıkları yırtacak ışığı yakmanın, cesaretimizi toplayıp ayağa kalkmanın, üzerimizdeki ölü toprağını atmanın, sahip olduğumuz gücü fark etmenin, akıntıya karşı direnmenin vakti gelmedi mi?..

Mustafa Rahmi Koç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder