11 Ocak 2013 Cuma

Fe Eyne Tezhebûn


"Ah nice bir uyursun uyanmaz mısın
 Göçtü kervan kaldık dağlar başında..."

Özetlemiş ve göçenler kervanına katılmış Yunus Emre. Kaldık mı şimdi böyle derin manalarla dağlar başında! Gelelim naçizane manaya.

Sürgün deyince akla bir şehirden bir şehre mesleki ihraç gelir genelde... Romanlarda öyle okurdum, rivayet sürgünde tefekküre bol zaman olurmuş. Zindanlar, hapishaneler de öyle... Özgürken, yurdundayken insanın aklına gelmeyen o vakit gelir imiş.. Kimi şair olur derdi dedem kimi derviş... 

Peki sormak gerek illa hapse mi düşmeli insan, illa zindana mı atılmalı yada illa sürgüne mi düşmeli uyanmak, "fe eyne tezhebun" diyebilmek için... Sürgünse, en büyük sürgündeyiz zaten! Bir kere Cennet yurdundan dünyaya sürülmüşüz.. Dünya zindanlarına atmış ademoğlunu Rabbimiz... 

"Neyüz? Kimüz? Niçün varuz? Nirden geldük? Ne iderüz? Nire giderüz?" 

İnsan dünya sürgününde hasat etmeli, buğday gibi kendini  rüzgara sermeli... Sapından samanından ayrılmalı, toprağını tanımalı, "bunun değirmeni  var daha" diye düşünmeli, güneşte kavrulmalı her dem... Sürgünde pişenlere, yurda dönüş kolaydır hem. 

"Göyneği çıkarunca hepümüz ademüz" derdi bir abimiz... Öyle ya sürgün defteri kapanmadan, dünya telaşına kapılmadan gömleği çıkarmalı insan.. Gömleğin miadı dolmadan çıkarmak gerek, özünü bulmak gerek... Ama nasıl? Bulmak dedik ya; ancak aramakla olasıdır herhalde...

Son yüzyılın büyük mütefekkirlerinden Cemil Meriç , "Tefekkür bir arayıştır, içtimai bir arayış..." diyordu bir eserinde.. Tefekkürün anahtarı ise "Neyüz? Kimüz? Niçün varuz? Nirden geldük? Ne iderüz? Nire giderüz?" sorularının cevabında gizlidir.

Ama son yüzyılın en büyük hastalıklarındandır ki düşünmeye vaktimiz yok(!) Tefekküre mahal yok! İdrakimiz servis dışı sanki! 
Dünya telaşına öyle bir dalmışız ki, koşuşturmaktan düşünemiyoruz... Nereye koştuğumuzu, niye koştuğumuzu, nerde koştuğumuzu bilmiyoruz... Sadece koşuyoruz... Oysa durup beş dakika nereye koşuyoruz desek yine kafi... Belki kıvılcım olacak, "koşmuyorum lan" diyebileceğiz.. Ama gecikiyoruz koşmamız gerek(!) "Düşünme, koşmana bak" diyor sistem. Oysa koştukça gecikiyoruz, geciktikçe koşuyoruz... Battıkça batıyor, çırpındıkça boğuluyoruz... 

Misal ben, koşsam da ömrüm boyunca tüm merasimlere geç kaldım. Özür diliyorum. Söz veriyorum cenazeme yetişeceğim.


Ahmed Doğan

10 REBÎ'UL-EVVEL 1433